10 Temmuz 2016 Pazar

London Has Fallen Saçmalığı

Abi hadi Olympus'u çektin bi de oynattın Morgan Freeman'ı ve bizim 300 Spartalı'nın komutanını ama bu iş oyuncularla olacak olsaydı ohooo. İlk filmde saçmaladın saçmaladın tamam kabul aksiyon severleri doruklarına kadar da çıkardın bak kabul hakkını yemeyim ama boş film be abi boş. Sen gittin bir de ikincisini çektin.
Artık bu Amerika başkanını koruma hikayeleri falan filan bunlar uyduruk senaryolar yapmayın. Koksoca Hollywood'sun. Herkes denedi bunu tutmadı tutmaz. Şurda bi avuç aksiyon sever adam kaldı. Artık akıllandı bu insanlar ya kurşunların arasından koştura koştura giden yara bile almayan adamları izlemekten sıkıldı be millet. Bizim ülkedekiler için hatta çıtır çerez senin bu filmin. Kurtlar Vadisi'ne perşembe ambargo koyan bi halktan bahsediyorum.
Adamlar filmi daha nasıl sıvayabiliriz diye düşünüp düşünüp London Has Fallen'i çekmişler. Film tamamen Amerikan Propagandası yapan aksyioncuk bi film. Şöyle bişey hayal edin Call of Duty oynuyorsun ama oyunun başından sonuna kadar ekranın her tarafı kırmızı ve zar zor nefes alabiliyorsun. Aynen öyle bi film canım çıktı izlemekten gözlerim kanadı.
Birde gelmişler Amerika'yı falan övüyorlar dumur oldum filme. Sonunda da herkesin USA USA diye bağırması gerekiyordu onu bekledim ama olmadı. Ha aksiyon seviyorum ben aksiyonsuz yapamam diyorsan izle seversin ya konuya takılma kan gövdeyi götürüyor ona bak sen. Senin için çerez bi film hem 1 buçuk saat izle geç, senin dizilerin bile bundan daha uzun.
Filmin konusuna dahi giremeden yazıyı bitirdim iyi mi ama yeminle anlatılacak bişeyi yok bunun, çok dibe vurdurdum filmi ama cidden hak ettiler. Hade iyi seyirler..
Storia'da ki hikayelerimi, yazilarimi burdan bulabilirsiniz.
https://storia.me/@oswcobblepot

19 Eylül 2015 Cumartesi

Rafa'nın Düşüşü



Ne oluyor Rafa'ya?

Toprağin krali değil miydi o?

Ekselanslari Federer ile kiyaslanan nadir tenisçilerden biri değil miydi?

Hatta harika bir 2009 Wimbledon finalinde Federer'i yenip hafizalarimiz da yeni bir efsane oluşturmamış miydi?

Tam 9 kez Roland Garros'u kazanarak bir Grand Slam'i en çok kazanan tenisçi ünvanina sahip değil mi?

Uzun yillar dünyanin 1 numarasi olarak anilmadi mi adi?

Genç raketlerin hep idolü olmadi mi? O çocuklara sorulduğunda hep Rafa gibi tenis oynamak istediklerini söylemediler mi?



Evet günümüz en büyük tenis efsanelerinden biri olan Rafael Nadal'in 2015 yilini nasil bir kabus olarak yaşadiğini görmekteyiz. Benim en sevdiğim raket olduğu için bu konuyu yazmak içimi dökmek istedim.

Geçenlerde bir kanalda Amerika Açik'la alakali bir program vardi televizyonda. Erkeklerde çeyrek final eşleşmelerini konuşuyorlardi. Orada dikkat ettiğim bir cümle oldu: "Evet çeyrek finallere kadar Amerika Açik'ta erkeklerde büyük bir sürpriz olmadi." Oysa ki Nadal elenmişti daha çeyrek finale gelemeden. Gerçekten de artik Rafa'nin elenmesi büyük bir sürpriz değil mi..?

Gençliğim Rafa ile geçti aslinda benim TRTSpor'da izlediğim Roland Garros'lar da daha da sevdim onu. 2009 ve 2010 Wimbledon'da daha fazla. Nadal'in şampiyon olamamasi bir sürprizdi benim için. Ama şimdi Nadal'in daha ilk turlarda elenmesi bir sürpriz haline gelmedi..

İnanamayacaksiniz Rafael Nadal bu yıl üstadı olduğu toprak kortta hiç turnuva kazanamadı, evet doğru 2015 toprak kort turnuvalarında kupası yok.

Roland Garros çeyrek finalinde Djokovic'e elenirken ki o ifadesi o vücut dili aslinda herşeyi anlatiyordu bize. Rafa bitiyor muydu. Hizli, modern teniste onun yavaş back hand slice'lari tarihe mi karişiyordu. O muzu andiran forehand paralelleri sadece tenis kitaplarinda mi kalacak?

Biz Rafacilar her zaman inanmaya devam edeceğiz, çünkü o hiç pes etmedi ve en önemlisi kendini hiç bir zaman en üstte de görmedi her zaman çalişti çalişti. Dönemin süperstarlari Murray ve Djokovic'e ayak uydurmaya devam edecek. Çünkü İspanyollar asla pes etmez son topa kadar mücadelelerine devam ederler..

17 Ocak 2015 Cumartesi

Müzikal Gerilim



Ben şahsen konuya girmeden önce bu filmin yılın en iyi filmlerinden biri olacağını tahmin etmezdim. Ama Whiplash beni o kadar şaşırttı ve o kadar memnun etti ki anlatamam.

Whiplash aslında bu senenin en konuşulan filmlerinden biri olmaya adaydı, bunun en büyük katkısı da Sundance Ödülleri'nde özel jüri ve izleyici ödülü almasıydı.

Herşeyin başında söylemem gereken şu ki izlemeyen gerçekten çok pişman olur. Bunu da açık ve net belirteyim dedim.

Film bizi müzikal ve gerilimin doruklarında gezdiriyor ve filmin ne zaman bittiğini bile anlayamıyoruz. Filmi izledikten sonra müziklerine aşık olabilir ve hemen dinlemek isteyebilirsiniz. Bunun yanında caz sevmeyenlerde bu filmle beraber ona da bir adım atmış olur.

Sanat, müzik uğruna verilmiş ve tek amaç haline getirilmiş hayatlar göz önüne seriliyor. Andrew'in çabasını, hırsını gördükçe inanasım bile gelmiyor.

Ayrıca muhteşem bir oyunculukla bizleri doruklarda gezdiren ve gerilimin baş kahramanlarından olan Fletcher ise hedefine ulaşabilmek için sevginin, dostluğun ve hayatin bile yeri geldiğinde değersizleştiğini gözümüze soka soka anlatıyor.



Konuya daha fazla girmeden teğet geçeyim dedim, çünkü bu film için yazılabilecek çok şeyler olduğunu sizde filmi izledikten sonra göreceksiniz.

Miles Teller ve J.K. Simmons'un harikulade oyunculukları bizlere olağanüstü bir film şöleni izletiyor.
J.K. Simmons'un da Oscar'da en iyi yardımcı erkek oyuncu ödülünü sonuna kadar hakkettiğini düşünüyorum. Golden Globe'da bunu başararak beni şaşırtmadı aslında.

İzlemenizi o kadar çok tavsiye ederim ki hayatta işinize çok yarayacak şeylerde öğrenebilirsiniz diye.
Whiplash 5 dalda Oscar'a aday olarak ta bunu zaten göstermiş durumda.

Söylenecek son söz: Kusursuz.

9,5/10

16 Ocak 2015 Cuma

Yüzüncü Yıla En Büyük Armağan



Türk sineması bu sene 100. yilini kutlarken harika filmlere sahne oldu. Bana göre hatta tam anlamiyla herkese göre bu değerli yilin en güzel hediyesi Kiş Uykusu'ydu.

Nuri Bilge Ceylan'in kariyer zirvesi yaptiğini düşündüğüm Kiş Uykusu'nu izleyebilmek için gerçekten çok bekledim ve baya heyecanlandım.

Doğruyu söylemek gerekirse 3 saat 16 dakikalik film (içinizden oha diyenler sona saklasin düşüncelerini) en baştan beni çok korkutmuştu. Ama bununla beraber Nuri Bilge Ceylan'o tam olan güvenimle 'Ya Allah Bismillah' diyerek filme başladim.

Şu anda tüm samimiyetimle söylüyorum ki isteğim herşeyi sonuna kadar aldim filmden ve gece çok geç saatte bitmeseydi ayakta alkişlayacaktim gerçek anlamda.

Nuri Bilge Ceylan bazilarina çok sikici ve durağan gelebilir çünkü ciddi manada öyle bir yapisi var. Bunu bende "Bir Zamanlar Anadolu'da" da yaşamiştim açikcasi. Ama inanin filmi süresina bakmadan izlerseniz bir anda bittiğini fark ediyorsunuz.

Gelelim bu Cannes Film Festivali Altin Palmiye ödüllü 100. Yilimiza yakişan başyapit filmimize.
Kiş Uykusu tüm Nuri Bilge Ceylan filmlerinde olduğu gibi muhteşem bir psikolojik tahlil içeriyor. Filmi izlerken karakterlerin yerine kendinizi rahatlikla koyabiliyorsunuz. Ve tüm isimler adeta filmin ana kahramani oluyor. Bu Levent Öğretmen içinde öyleydi, veya kiz kardeş Necla içinde.



Kişin soğunda tahminimce Nevşehir etrafinda geçen olayda kari-koca ilişkisinden tutunda mahalle olaylarina, yardim toplantilarina, fakirliklere ve para icinde yüzmelere kadar herşeye harika bir şekilde değinen eşsiz bir başyapit olmuş ve çikmiş karşimiza.

Lafi uzattim ama Haluk Bilginer başta olmak üzere Demet Akbağ, Melisa Sözen, Nejat İşler ve şimdi hatirlayamadiğim harika kadronun ve harikulade oyunculuklarinin karşisinde eğiliyorum.

Son olarak diyeceğimde Türk sinemasinin eşsiz yönetmenlerinden Nuri Bilge Ceylan'a kocaman bir tebrikler diyerek başarilarinin devamini ülkem adina diliyorum.

9/10

12 Ocak 2015 Pazartesi

Medyanin Çiplak Gerçeği: Nightcrawler



Nightcrawler'i izlerken kendimi gerçekten ekrana yapiştirdiğim doğrudur. Çünkü yilin en iyi filmlerinden biri olarak gösterilen Nightcrawler'i bende baya bir zamandir bekliyordum hemde büyük bir heyecanla. Ve o istediğini alan bir çocuk gibi mutlulukla başladim filme ve gerçekten tüm saniyesini dolu dolu geçirdim.
Birakayim kendimi anlatmayi da filme geçeyim.

Nightcrawler gerçekten de bu senenin en iyi filmlerinden biri bana göre. Başlikta da belrttiğim gibi medyanin tüm gerçeğini bize tüm çiplakliğiyla sunmasi. Bu aslinda büyük bir cesaret isteyen iş. O yüzden tam da burada filmi yazan ve yöneten Dan Gilroy'u ayakta alkişladiğimi söylemek istiyorum.

Gilroy muhteşem bir işe imza atmiş ve medyanin özel hayatin gizliliği dahil daha bir çok hukuksal suçlari alenen işlediğini gözler önüne sermiş.

Hatta bir haber çekebilmek için yapilan oyunlari, kurulan tezgahlari da bize göstermiş.
Filmin konusunu bir kenara birakip oyunculuklari değerlendirmek istiyorum çünkü o konuya girdim mi hiç çikamam. Jake Gyllenhaal harika ötesi bir oyunculuk sergilemiş ve tahminimce Oscar'larda da bunu bir adaylik alarak süsleyecektir.

Ve bana göre kariyerinin en güzel oyunculuğunu verdiğini düşünüyorum. Geçen yil ki Prisoners filminde de en iyi zamanlarini geçirdiği aslinda ortadaydi ama bu filmde üstüne çok daha fazla koymuş.



Para kazanmak için herşeyi yapabilen Lou Bloom'u canlandiriyor. Lou Bloom para için gözünü karartmiş insanlardan biri. Bir gün yolda giderken bir kaza görüyor ve arabasini durdurup inceliyor. Hemen oraya gelen kameramanlari ilginç bir şekilde inceleyip ben bu işi yapmaliyim diyor. Önce küçük bir kamerayla işe başliyor ve bunu çok daha büyütüp Los Angeles'in aranan ünlü habercilerinden biri oluyor.

Ee tabi parayi kazandiktan sonra gözünü daha da yükseklere dikiyor. Birakayim da burda bumu siz izleyince görün.

Son sözlerimde yine tekrar ederek söylüyorum ki Nightcrawler 2014 yilinin en iyi filmlerinden biri.
Ders alinacak ve bu konuda benzersiz bir güzellikte.

Jake Gyllenhaal ise oyunculuğunu daha da geliştirerek kariyerinin en iyi filmini çikartmiş. Umarim Oscarlarda da bir adaylik görür.

Ve bundan sonra da Dan Gilroy ismini takip etmeye başlayin derim ben.

8,6/10

15 Aralık 2014 Pazartesi

Chef'in Yemeği



 Geçtiğimiz gün Chef'i izledim. Daha yaziya başlamadan filme olan hayranliğimi da dile getirmek istiyorum. Zaten bu senenin kadro bakimindan çok zengin filmlerinden biriydi ve filmin de konu itibariyle gerçekten herkesi doyurduğuna inaniyorum.

 Film adinda da olduğu gibi bir şefin hayatindan bahsediyor, eğlenceli, komik ve lezzetli hayatindan. Filmi izlemeden önce aç olursaniz kötü olur çünkü izlerken ağzinizin sularinin akmamasi imkansiz. Filmden sonra muhteşem bir sofra hazirlayabilirsiniz kendinize. Çünkü gerçekten iştah açıcı.

 Filmi izledikten sonra oyuncularin harika performanslariyla gözünüz de doyuyor emin olun. Jon Favreau filmi yazmiş, yönetmiş ve başolünde oynuyor. Onun performansi gerçekten dudak uçuklatiyor. Yan karakterler çok iyi. 10 yaşindaki Percy'nin oyunculuğu o kadar tatli ki filme güzel bir hava katmiş.

 John Leguizamo'da filmin kenarda kalan ama en önemli parçalarindan. Dustin Hoffman varliğiyla filme güzellik katmiş. Scarlett Johansson'un rolü biraz sonu olmayan bir rolde olsa iyi oynamiş. Robert Downey Jr. çok kisa gözükmesine rağmen kendi tarzini yine yansitmiş filme. Yine Sofia Vergara çok iyi.



Herşey o kadar iyi ki filmde sosyal medya bile çok güzel kullanilmiş ve hayatimizi ne kadar kontrol ettiğini gösteriyor. Herşeyimizin onlar olduğunu komik bir dille anlatmaya çalişmiş. Ve olmak istemediğimiz insanlar olmaya zorlandiğimizi da gözler önüne sermiş.

Bloglardan, twitter'dan, vine'dan ve facebook'tan. Hepsinin hayatimizi nasil ele geçirdiğini ve iletişimimizi sadece onlardan yapabildiğimizi göstermiş.

Herşey bir kenara Jon Favreau bir kenara. Yani oynadiği rolü o kadar göğe çikartiyor ki ihtişami gözlerimize mükemmellik sunuyor. Bunun yaninda çok iyi bir yönetmenlik te sergilemiş.

Chef izlenilmesi gereken ve izledikten sonra mutlaka karnimizi tika basa doyurmamiz gereken bir film olmuş. Ama ne derler ellerine sağlik yemekler ve film muhteşem olmuş.
Ben çok sevdim..

10 Aralık 2014 Çarşamba

Efsanenin Ardindan..



Spor dünyasinda kendisini kanitlamiş, muhteşem şampiyonluklar yaşamiş sporcular vardir ya hani. Onlar her zaman ilerdedir herkesten. Efsanedir onlar. Karakterleriyle ve oyunlariyla ayakta alkişlanan sporcular.
Bizden bir efsane mesela. Alex de Souza.. Sadece Fenerbahçe mi? Hayir. Tüm Türkiye'nin saygi duyduğu, ayakta alkişladiği centimen bir kaptandi o. 8 yil. Dile kolay her yabanci oyuncu durmaz bu kadar. Ama bizdendi o, Türkiye'de büyüdü çocuklari. Her golünden sonra çikan eşi ve çocuklari. Ailecek sevdik biz aslinda. Alex de Souza. Fenerbahçe'nin efsane kaptani. 7 Aralik'ta son maçina çikti ama burdan kilometrelerce uzakta, özlemle, hasretle bizden uzakta. Nasil gitti nasil gönderildi girmem oralara ama böyle mi olmaliydi. Taa Coritiba'da. Oysa ki en çok istediği şeydi Kadiköy'de jübile yapmak.

Yapamadi, yaptirmadik..
Yakişmadi.

"I Love you Alex I Love you Alex I Love you Alex" tezahüratlari her zaman kulağimda.
'Yok böyle gol' edalari her zaman kulağimda.
Golden sonra kornere doğru elini yumruk yapan bir 10 numara. Her zaman gözümün önünde.
Golden sonra gelen o ses varya o ses "De Souzaaaaa" işte o andi bizim mutluluğumuz "ALEEEEEX"
Seninle yaşadik Şampiyonlar Ligi çeyrek finalini, seninle yaşadik en büyük şampiyonluklari.
Ve en önemlisi de ne biliyor musunuz? Benim yaşimdakiler gibi, seninle büyüdük Alex.

Teşekkürler kaptan.
Mahcubuz sana kaptan.
Kusura bakma bile diyecek yüzümüz yok Kaptan.

İyi ki varsin..

343 maç
172 gol
139 asist
Sonsuz saygi
Sonsuz centilmenlik
Sonsuz sevgi
Sonsuz aşk...